20. Millî Eğitim Şûrası “Eğitimde Fırsat Eşitliği” ana temasıyla 1-3 Aralık 2021 tarihlerinde Ankara’da toplandı. Şûranın ilk günü açılışa, ikinci günü ihtisas komisyonlarının çalışmalarına, üçüncü günü ise yarım gün süren Genel Kurula ayrıldı. İhtisas komisyonlarında, Şûradan birkaç gün önce MEB tarafından katılımcılarla paylaşılan 117 öneri tartışıldı. Komisyonların bir bölümünde tartışmalar mevcut önerilerle sınırlı tutuldu; bazılarındaysa yeni öneriler de geliştirildi. Genel Kurulda 124 öneri okundu ve oylandı. Sadece kabul ve ret oylarının sayılması sonucunda, 124 öneri ya oyçokluğu ya da oybirliğiyle kabul edildi. Oylamanın tamamlanmasının ardından Genel Kurula beş yeni öneri sunuldu. Önerileri destekleyenlerin ya da önerilere karşı olanların görüş bildirme ya da önerileri tartışma imkanı olmayan oylamada, bu önerilerden dördü kabul edildi; toplam 128 önerinin tavsiye kararına dönüştüğü açıklandı.
Çalışma usul ve esaslarında “Şûra gündeminde olmayan ve raporlarda belirtilmeyen konular Genel Kurul’da görüşülmez.”[1] maddesi bulunmasına rağmen Genel Kurula sunulan yeni önerilerin oylamaya açılması; erken çocuklukta din eğitimi gibi özel ihtisas gerektiren bir konunun tarafların müzakere etmesine fırsat verilmeden tavsiye kararına dönüşmesine neden olmuştur. Okul öncesi seviyesinde çocuklara din, ahlak ve değerler eğitimi verilmesine ilişkin bu öneri Şûranın “Okul Öncesi Eğitimin Yaygınlaştırılması ve Eğitim Sisteminin Kalitesinin İzlenmesi” özel ihtisas komisyonunda sunulmuş, gündem dışı bulunarak tartışılmamıştır. Komisyonda gündeme alınmayan bu önerinin, alan uzmanları dinlenmeden, ilgili bilimsel alanyazın incelenmeden, inançsızlık da dahil farklı inançların temsil edildiği çoğulcu tartışma süreçleri gerçekleşmeden Genel Kurulda oylamaya açılması ve oyçokluğuyla kabul edilmesi özel ihtisas komisyonunun kararının yok sayılmasını beraberinde getirmiştir.
Şûrada kabul edilen “Okul öncesi öğretim programında çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak din, ahlak ve değerler eğitimi yer almalıdır.” maddesine istinaden, değerler eğitiminde ortak bir tanıma ulaşabilmek önemlidir. Türkiye’de erken çocukluk döneminde değerler eğitiminin tanımı ve kapsamı kişilere, kurumlara ve yaklaşımlara göre değişiklik göstermektedir. “Değerler eğitiminde ele alınması gereken değerlerin, tüm toplumlarda ‘değer’ olarak kabul edilen ve bu değerlerin yokluğunda başkalarına, kişinin kendisine veya diğer insanlarla birlikte uyum içerisinde yaşamaya olumsuz etkisi olabilecek olgulardan oluşması beklenir.”[2] Bu değerlere örnek olarak, UNESCO’nun da desteklediği Yaşayan Değerler Eğitimi Programı’nın 12 evrensel değeri; “mutluluk, dürüstlük, alçakgönüllülük, işbirliği, özgürlük, sevgi, barış, saygı, sorumluluk, sadelik, hoşgörü, birlik” ve ayrıca cesaret ve adalet değerleri gösterilebilir. Ahlak eğitimini ise değerlerden ayrı ele almak mümkün değildir. Ahlaki değerlerin çocukta yerleşmesi ancak çocuğun kendisi dışındaki varlıkların ne düşündüğü, kendisi onların yerinde olsa ne yapacağını tahmin etmesi, empati kurması ile oluşup, bu adımlar ahlaki gelişimin ve eğitimin temelini oluşturur. Buna rağmen, ahlak eğitiminin ülkemizde değerler eğitimi yerine genelde din eğitimi ile birlikte düşünülmesi ve dillendirilmesi ahlak eğitiminin yanlış algılanmasına sebep olmaktadır.
Türkiye’de son dönemdeki değerler eğitimi uygulamaları gözden geçirildiğinde, birbirinden farklı içeriklerin ve uygulamaların olduğu görülüyor. Kimi değerler eğitiminde “milli ve manevi” değerler ve/veya dini değerler ön plana çıkarken kimisinde evrensel değerlerin veya yaşam becerilerinin vurgulandığı görülüyor.[3] Değerler veya ahlak eğitiminin dini öğretiler üzerine inşa edilmesi, değerler eğitiminin belirtilen asıl tanımına ve amaçlarına uymamaktadır. Belirli bir dine yönelik tanıtılan öğeler (tanrı, dualar, cennet, cehennem, ibadet gibi) toplumdan topluma ve farklı inanç grupları arasında değişmekte ve aynı toplulukta bile herkes tarafından aynı şekilde algılanmamaktadır. Ayrıca, bilimsel alanyazının işaret ettiği üzere, çocuklar erken çocukluk döneminde soyut öğeleri anlamlandıramaz ve daha çok somut nesneler üzerinde düşünürler.[4] Erken çocukluk döneminde, din, ahlak ya da değerler eğitimi adı altında, bu öğelerin çocuklara tanıtılması ve/veya empoze edilmesi, çocuğun zihninde anlam veremediği düşüncelerin veya karışıklığın, kimi zaman da korkuların oluşmasına yol açabilir.[5] Gelişimsel özellikleri nedeniyle, çocuklardan erken çocukluk döneminde, bu olguları/kavramları anlamalarını ve hatta belli dini kurallara göre hareket etmelerini beklemek genel eğitim yaklaşımının da amaçlarına uymaz. Bu bağlamda, Şûrada gündeme gelmiş olan “değerler eğitimi” ve “ahlak eğitiminin”, evrensel tanımına ve bilimsel eğitim yaklaşımlarına uyacak şekilde kurgulanması ve din eğitiminin ise bu dönemde hiçbir şekilde çocuklara verilecek eğitim kapsamının içinde yer almaması gerekir.
Söz konusu tavsiye kararı hem çocuk gelişimi bakımından hem de din veya inanç özgürlüğü ile çoğulculuk ilkesi ve ayrımcılık yasağı bağlamında sorunludur. Birleşmiş Milletler Din veya İnanç Özgürlüğü Özel Raportörü, çocukların “ailelerinden ve mensubu oldukları topluluklardan bağımsız olarak da hak sahipleri”[6] olduğunu vurgular; Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi (ÇHK) ise çocukların kendilerine dair karar süreçlerine katılım haklarını, bu hakkın yaşla sınırlandırılmaması gerektiğinin altını çizerek güvence altına alır.[7] Çocukların kendilerini ifade edebilmeleri ve katılım sağlayabilmeleri için onlara “şeffaf ve bilgilendirici, gönüllü, saygılı, ilgili, çocuk dostu, kapsayıcı, eğitimle desteklenmiş, emniyetli ve riske karşı duyarlı ve hesap verebilir” ortamlar sağlamak devletlerin görevidir.[8] Birleşmiş Milletler Din veya İnanç Özgürlüğü Özel Raportörü’nün vurguladığı gibi mevcut eğitim sisteminde okul başarısına atfedilen önem ve öğretmenlerin otorite figürleri olarak çocukların hayatındaki rolleri düşünüldüğünde, okul ortamının öğrencilerin kendi kararlarını vermeleri için gereken şartları karşılamayabileceği, çocukların ya da ebeveynlerin kendilerini baskı altında hissedebileceği ve özgürce seçim yapamadığı durumlar olabilir.[9]
Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, çocuğun din ve inanç özgürlüğünün güvence altına alınmasını, çocukların dini endoktrinasyona karşı korunmasını, okullarda sunulacak herhangi bir dini eğitimin çocukların, ebeveynlerinin ya da yasal vasilerinin beklentilerine uygun ve ayrımcılık doğurmayan seçeneklerle birlikte sunulmasını şart koşuyor. İlk ve ortaöğretimde sunulan zorunlu ve seçmeli dersler de din veya inanç özgürlüğü bakımından gerekli koşulları sağlamıyor;[10] “çocuk haklarının gerekleriyle ilgili evrensel insan hakları normları ve standartlarıyla uyumlu, farklı kesimlerin taleplerini ve ihtiyaçlarını dikkate alan bir modelin geliştirilmesi temel bir ihtiyaç olarak geçerliliğini koruyor.”[11]
İlgili uluslararası insan hakları norm ve standartlarına göre tarafsızlık, nesnellik ve çoğulculuk ilkelerini gözetmeyen bir din dersi devlet okullarında zorunlu olarak sunulamaz.[12] Ancak din, ahlak ve değerler eğitimi kavramlarının sınırlarının net olmaması ve çoğulculuk ilkesinin uygulamadaki karşılığının yoruma açık olması, din eğitimi unsurları barındıran eğitimlerin Türkiye’de yalnızca ya da ağırlıklı olarak Sünni İslam temel alınarak sunulmasına yol açabilir. Çoğunlukçu, ahlakı dindarlığa, dini de tek bir egemen inanca indirgeyen eğitim programları çocukların “kendi kültürel kimliklerine tamamen saygılı, kaliteli eğitim alma”[13] haklarını ihlal eder.
Din ve inanç özgürlüğünü güvence altına alan ve eğitime erişim hakkını düzenleyen sözleşmeler bu hakların ayrımcılık yapılmaksızın sağlanması yükümlülüğünü getirir. Ayrıca, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (ÇHS) çocuğun dinini veya inancını açıklamaya zorlanmamasını güvence altına alır. Birleşmiş Milletler Din veya İnanç Özgürlüğü Özel Raportörü, dini azınlıkların okulda “toplumun geneline asimile olmaya sevk etme niyetiyle yapılan ayrımcılık, zorbalık ve baskıdan” korkabileceklerini belirtmiştir;[14] erken çocukluk döneminde çocuklar bahsi geçen olası baskının zararlı etkileri karşısında özellikle kırılgandırlar.[15]
Bu bağlamda, okul öncesi seviyesinde din eğitimi verilmesine ilişkin tavsiye kararı, uygulandığı takdirde, ÇHS başta olmak üzere Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan bir dizi hakkın ihlali anlamına gelecektir. Çocuk gelişimine ilişkin bilimsel alanyazın ve ilgili insan hakları ile çocuk hakları norm ve standartları temel alındığında, okul öncesinde din eğitiminin ve/ya dini referanslar içeren ahlak eğitimi ile değerler eğitiminin birçok açıdan sorunlara yol açacağı açıktır. İnanca yönelik her türlü dayatma geçmişte olduğu gibi başka toplumsal gerilimlere ve ayrışmalara neden olmakta ve bir arada yaşama kültürünü olumsuz etkilemektedir. Okul öncesi dönemde din eğitimine yönelik, usule aykırı biçimde alınan tavsiye kararının çocuklar üzerinde gelişimsel ve psikolojik olumsuz etkileri ile toplumsal barış için olumsuz sonuçları olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
Şûra ihtisas komisyonlarında alınan tavsiye kararları, uygulamaya geçirilmeden önce bilimsel araştırmaların gösterdiği kanıtlar çerçevesinde ve çocuk hakları norm ve standartları ile ulusal mevzuat doğrultusunda değerlendirilmelidir.
Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) – Eğitim Reformu Girişimi (ERG)
[1] MEB (2021). 20. Milli Eğitim Şurası Özel İhtisas Komisyonu hazırlık belgesi. s.4.
[2] Oral, I. Yaşar, D. ve Tüzün, I. (2016). Her çocuğa eşit fırsat: Türkiye’de erken çocukluk eğitiminin durumu ve öneriler. AÇEV ve ERG. s.15.
[3] ERG (2017a). Eğitim izleme raporu 2016-2017; Tüzün, I. ve Tunca, E. (2021). Çeşitli vakıf ve dernekler ile işbirliği protokolleri aracılığıyla yürütülen müfredat dışı etkinlikler: Eğitimde çoğulculuk ve çocuğun din veya inanç özgürlüğü açısından bir inceleme. Eşit Haklar İçin İzleme Derneği.
[4] Bekman, S. (30 Mayıs 2016). Erken çocukluk dönemi din eğitiminde gözardı edilen gerçekler. Diken; Karaer, Z. (13 Şubat 2015). Prof. Dr. Mesude Atay: 12 yaşından önce din eğitimi hak ihlalidir. Evrensel.
[5] Karaer, Z. (13 Şubat 2015). Prof. Dr. Mesude Atay: 12 yaşından önce din eğitimi hak ihlalidir. Evrensel; Oral, I. Yaşar, D. ve Tüzün, I. (2016). Her çocuğa eşit fırsat: Türkiye’de erken çocukluk eğitiminin durumu ve öneriler. AÇEV ve ERG
[6] Bielefeldt, H. (2015). Interim report of the Special Rapporteur on freedom of religion or belief. s.9.
[7] ÇHK (2003). Genel yorum no.5: Çocuk hakları sözleşmesi genel uygulama önlemleri (maddeler 4, 42 ve 44, paragraf 6).
[8] ÇHK (2009). Genel yorum no.12: Çocuğun katılım hakkı.
[9] Bielefeldt, H. (2010). Report of the Special Rapporteur on freedom of religion or belief.
[10] Çınar, Ö. (2021). Seçmeli din dersleri ve kitapları hakkında insan hakları temelli bir değerlendirme. Eşit Haklar İçin İzleme Derneği; ERG (2017b). Eğitim Reformu Girişimi’nin din kültürü ve ahlak bilgisi taslak öğretim programı inceleme ve değerlendirmesi; Yıldırım, M. (2021). Türkiye’de zorunlu din eğitimi- din kültürü ahlak bilgisi dersi ve kitapları hakkında insan hakları temelli bir değerlendirme. Eşit Haklar İçin İzleme Derneği; Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 30 Kasım-2 Aralık 2021 tarihli 1419. toplantısında aldığı karar CM/Del/Dec(2021)1419/H46-36.
[11] ERG (2011). Türkiye’de din ve eğitim: Son dönemdeki gelişmeler ve değişim süreci; Genç, Ö., Taşkan, D., Tol, U. ve Yıldırım, M. (2017). Eğitimde çoğulculuk ve inanç özgürlüğü: Yetişkinlerin ve çocukların gözünden okullarda din dersleri ve dinin görünümleri. PODEM.
[12] ERG (2011). Türkiye’de din ve eğitim: Son dönemdeki gelişmeler ve değişim süreci.
[13] UNESCO Kültürel Çeşitlilik Evrensel Bildirgesi, Madde 5.
[14] Bielefeldt, H. (2010). Report of the Special Rapporteur on freedom of religion or belief.
[15] Holning, S. L. (2007). Pluralism: A principle for children’s rights. Harvard Civil Rights-Civil Liberties Law Review, 42. s.318.